‘Ben aşık olmak için fazla neşeliyim.’ dedi Eylül. Tek ise ‘İnsan bir mucizeyi nasıl tekrarlar bilmiyorum.’ dedi. Acaba gerçekten öyle miydi ? Yoksa aşk, Deli Dumur’un ‘Sorun olmaz, hallederiz.’cümlesindeki kadar basit miydi?
14 Şubat’ta sevgililere adeta armağan gibi bir film verildi.
Başrollerini Engin Akyürek ve Farah Zeynep Abdullah’ ın paylaştığı, senaristliğini ve yönetmenliğini ise Kerem Deren’in üstlendiği ‘Bi Küçük Eylül Meselesi’. Kaçar mı? Kaçmaz elbet. Vizyona girdiği gün gidemesem de dün izleyebildim nihayet.
Eylül hayatta istediği her şeye sahip,güzel ve neşeli bir kızdır. Ta ki geçirdiği bir kaza ile hayatının son bir ayını unutana kadar. Ailesi, arkadaşları her şeyin yolunda gittiğine inandırmaya çalışsalar da, Eylül hayatında bir şeylerin eksik olduğunu hissetmeye başlar. Ve kalbinin sesini dinleyerek Bozcaada’ya doğru yola koyulur.
Adaya vardığında, uzun boylu, esmer ve kıyafetleri boyalı genç bir adam ona seslenir:
“Eylül. Beni hatırlamıyor musun? Sen burada, bu adada bana aşık oldun.”
Ve Eylül hatırlamaya başlar.
Açıkçası adını her ne kadar duysam da fragmanını bile izlemediğim, salona girene kadar da hiçbir beklentiğimin olmadığı bu film benim için tam bir süpriz oldu. İzler izlemez hayatta her istediğine sahip Eylül’ün mutlu ve rengarenk kişiliği, adada yapayalnız yaşayan, kendi çizdiği karikatürlerle geçimini sağlayan Tek’in ufacık dünyası ve tabiki Bozcaada’nın güzelliği sizi içine çekiyor. Hatta öyle ki filmi izlerken bir anda ‘Acaba şehrin kalabalığından kopup bir adaya mı yerleşsem?’diye düşünüyorsunuz. Tabi bunda filmin görüntü yönetmenliğini yapan Gökhan Tiryaki’ nin payı var elbet. Bir de zıt kutupların birbirini çektiği gerçeğini, tesadüfleri, küçük şeylerle mutlu olan ve kendine sığınmış olan insanları, onları sığındıkları yerden çıkarabilmenin sadece büyük bir aşkla mümkün olduğunu fakat bunun beraberinde nasıl bir sorumluluk getirdiğini sorguluyorsunuz. Ayrıca Nil Karaibrahimgil’ in Kanatlarım Var Ruhumda şarkısı da doğru filme doğru şarkı olarak, söz yerindeyse cuk oturmuş.
Son olarak izlenilesi bir film ve gerçekten de tam 14 Şubatlık 😉