Şair ne de güzel söylemiş, ” Zordur köprüleri yakmak , sıradan sabahların mahmurluğuna alışmışlar için. ” Kurulu bir düzene alışanların ya da bugün yenik düşenlerin geleceği hoş bir hayal olarak gördüğünü ne de güzel anlatmış.
Kimileri geçmişin yıkıntıları arasında dolanır durur kimileri ise gelmemiş gün için feryad eder. Zamanın katilidir ikisi de , farkında değildir sadece . Hakikat olan bugündür, şuandır . İki dakika sonrasının garantisini bile veremezken birşeyleri erteleyenlerin, dünlerini beyhude yere yad edenlerin , dünü de dün bugünü de dün olduğundan yaşamlarında değişen birşey de olmuyor . Olan zamana oluyor onu da kimse farketmiyor. İşte bu yaşamı ziyan etmekten başka birşey değildir .
Yaşam her canlının eline sadece birkez tutuşturulur ve ne zaman alınacağı asla söylenmez . Bu yüzden hergün son günmüş gibi yaşanmalı ve yaşamın tek bir katresi bile heba edilmemelidir. Her gece ölmeli , güneşin ışıklarıyla yeniden doğmalıdır. En baştan yaşamalıdır hayatı . Steve Jobs’un dediği gibi; ” Her şey , tüm dış beklentiler, gururlar, küçük düşme ya da başarısızlık korkuları ölüm karşısında değerini yitirir. Kaybedecek bir şey olduğu düşüncesini yok etmenin en iyi yolu insanın öleceğini hatırlamasıdır. Zaten çıplak ve savunmasızsın , yüreğinin sesini dinlememen için hiçbir sebep yok . ”
Adem soyu olarak biz ne yapıyoruz ? Cennet – Cennet kavramları sanki bu dünyaya ait değilmiş gibi yaşıyoruz . Oysa cenneti de cehennemi de başka bir dünyada aramamalıdır . Yaptığı hatalardan dolayı huyursuz olan biri cehennemdedir aslında. Bir kere de olsa çıkarsız sevebilmeyi becerebilmişse , içten gülümseyebilmişse , dikene bakıp gülü geceye bakıp gündüze tahayyül edebilmişse cenettedir aslında . Ama bizler içine sığamadığımız o koca şehrin kuralları , gerçekleşmeyen düşlerimizle üst üste gelince gönlümüzce yaşayamıyoruz hayatı . Hep başkaları ne der gibi sorulara takılıyoruz . Başkalarını dinlemekten kalbimizin sesini duyamıyoruz. Bu yüzden de bir başkasının ömrünü yaşar gibi , öylesine , bazen de diken üstünde yaşayarak geçiriyoruz günlerimizi.
İşte böyle olmamalı . Bu yaşamak değildir. Yaşamak dediğimiz nefes almak değildir . Değişmektir yaşamak , değişime teslim olmaktır , güvensiz e ürkek değil . Bu yüzden öncelikle o güvendiği limanlardan ayrılabilmelidir insan. Radikal kararlar verebilmeli ve hayatın değiştiremediği anlarına karşı tevekkül edebilmeli. Ama pasif de olmamalı . Niçin ve nasıllara fazla takılmadan uzatmalı elini gökyüzüne . Belki de Ataol Behramoğlu’nun dediği gibi yaşanmalı hayat . ” Yaşadın mı büyük yaşayacaksın , ırmaklara , göğe , bütün evrene karışırcasına. Çünkü ; ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır. Ve hayat sunulmuş bir armağandır insana .
Yaşamak böyle olmalı ; geriye baktığında bir kere bile keşke dememenin hafifliğini duyumsamalıdır. Cesur , hür ve kendinden emin …