Her ne kadar tam bir kitap tutkunu olduğumu söylesem de, dergi okumanın da farklı bir tadı olduğunu kabul ediyorum. Hele ki ‘Ot’ dergisine yeni başladığım şu günlerde. Evet, gerçek şu ki bu enfes dergiyi ilk defa aldım. Ve daha önce nasıl okumadım diye hayret ettim kendime. Ama boşuna dememişler:’Geç olsun, güç olmasın.’ Değil mi? 😉
Sayfalarını çevirirken Murat Menteş’in ‘Hepimiz Aynı Türbülanstayız’ başlıklı yazısı dikkatimi çekti. Hemen okumaya başladım. Anlatılan öykü gerçekti. Hatta yazarın dediği gibi ; ‘ Gerçekten daha gerçekti.’
Öyküde; 55 yaşında, yoksul bir o kadar da yalnız olan Murat Menteş’e kim olduğu belli olmayan biri tarafından ilginç bir teklif yapılır. Teklife göre; 24 yaşında, kızıl saçlı, mavi gözlü, beyaz tenli bir kadını öldürecek. O da bu teklifi en az kendisi kadar pejmürde, yalnız ve hastalıklı olan arkadaşları ; Emrah Serbes ve Alper Canıgüz’ e anlatır.
Kuşağında ucuz roman olarak tabir edilen polisiyeler yazarak ünlenen, daha sonra ise acımasızca dibe batıp unutulan bu üç eski adam, Zombi Bacanaklar Kahvehanesi’nin çürümüş masasında bir araya gelir. Emrah, cinayet işlemeden parayı alabilmenin mümkün olup olmadığını düşünürken Murat ta onu onaylar. Fakat Alper’in aklına tam o anda daha parlak bir fikir gelir. Ve anlatır : ‘ Kadını bayıltıcı tüfekle vurup kaçıralım. Sonra bu cinayeti kimin, neden, niçin planladığını bulalım. Araştırma süresince olup bitenleri not alalım. Üçümüz katil olarak tutulduk, halbuki dedektifiz. Cinayetin tasarlandığı, fakat işlenemediği; suçun teşebbüs aşamasında kontrol edildiği; muammanın ise bu süreçte çözüldüğü müthiş bir polisiye yazabiliriz.’ Murat mırıldanır : Dahiler aptalca fikirleri çabuk benimser.
Ve üç arkadaş cinayeti işlemek yerine yazmayı tercih eder. Bu sadece, kulağa hoş gelen basit bir öykü mü? Bence değil, olmamalı da. Yazarların kafasının başka türlü, daha incelikli çalıştığının ve hangi girdabın içinde olursa olsun çıkış yolunu kendi kalemleriyle çizdiklerinin en büyük kanıtı.