Merhaba,
Mevsimlerin döngüsünü çok seviyorum. En çok ta kış geldiği zaman! Çünkü soğuyan havalarda, kahve dükkanları, sinema ve tiyatro salonları daha bir anlam kazanıyor. Tıpkı bir kaç hafta önce gittiğim Alevli Günler oyunu gibi.
Düşler Sahnesinin enfes bir oyunu vardı:
Irmak Bahçeci’nin kaleme aldığı ve Mustafa Özer’in yönettiği oyunda, çocukluğundan beri hiç ayrılmamış biri mahallenin kasabı, biri muhasebeci, biri de Türk kültürü profesörü olmuş üç kafadar var. Bir gün aralarından profesör kanser olduğunu öğrenince, inancı gereği öldükten sonra yakılmak ister. Çünkü profesör bir şamandır. Ve eğer vasiyeti yerine getirilmezse ruhunun asla huzur bulamayacağını düşünür.
Ve olaylar başlar
Kendin olmak farklı olmak derler ya hani, işte bu yüzden farklı olmak gerçekten çok zor. Profesör de bu duruma iyi bir örnek. İnancı gereği yakılmak istediğini söyleyip duran profesör önce diyanetin kapısını çalar. Herkesin inancına saygılı olduklarını belirten diyanet işleri başkanı, profesörün bu isteğinin yerine getirilmesi için mevzuat gereği nüfus kimliğinde Şaman ya da Şamanist yazmasının gerektiğini söyler. Doğruca nüfus müdürlüğünün yolunu tutan profesör burada da bir takım trajikomik engellerle karşılaşır. Hastalığı giderek ilerlediği için, biz dizi mahkeme ve uğraşa rağmen olumlu bir sonuç alamadan ölür ve İslami şartlar gereğince gömülerek defnedilir. Hikaye burada bitmiyor tabi. Çünkü yakın arkadaşları profesörün bu son arzusunu, onu mezarından çıkarmak pahasına bile olsa yerine getirmek için söz vermiştir.
Farklı olanın dışlandığı ya da zoraki bir şekilde ve asla anlaşılamadan kabul gördüğü böylesi bir düzende şahit olduğunuz o arkadaşlık resmen içinizi ısıtıyor. Dakikalarca ayakta alkışlanan oyun tek kelimeyle muhteşemdi!
Bu arada oyuncuların, oyun esnasında telefonla uğraşan seyirciye, senaryoya dahilmişçesine sitemde bulunmaları da hem ayrı bir yetenek hem de oldukça üzücü bir durumdu bence.
Sevgiler…