Selam!
Hazır, yağmurlu ve rüzgarlı bir Eylül’ün tam ortasına uyanmışken bugün biraz dertleşsek nasıl güzel olur dedim. Ve bloğa geldim. Biliyor musun, şu son birkaç gündür kendimin, ya dizinin dibindeyim ya da kilometrelerce uzağındayım.
Kendine Duygu Blöfü Yapmak
Kafamın içinde sürekli şunlar dolaşıyor:
” Böyle davranmamalısın, toparlan! ( Ama ben böyle hissediyorum! ”
Ya da,
” Ya sanırım biraz duygusalsın… ” ( Hayır, ben insanım!)
” Kafanı başka şeylerle oyala, bunu çok düşünme…” ( Üzüntü, ertelememiz gereken bir şey mi ki? )
” İyisin, sadece abartıyorsun! ” ( Buna ben duygu blöfü diyorum. Ve bence yaşanan olumsuzlukları görmezden gelerek, kendine her şey yolundaymış gibi duygu blöfü yapmak çok tehlikeli…!)
Böyle garip bir kaç gün geçiriyorum işte. Bir yandan da elimde Guy Finley’in “Vazgeçebilmek” kitabı var. Hem kafamın içindeki sorular hem bazen dahili bazen harici olduğum çevrem, hem de Guy Finley’in yazdıkları arasında gidip geliyorum.
Bence, insan duygularıyla var. Çünkü, yeme, içme ya da diğer cinsel dürtüler hayvanlarda da var zaten! Ama nedense, içinde bulunduğum dönemde ya da bazı ortamlarda, bir acıyı uzun süre yaşamam, bunun yüzüme, ruh halime yansıması ya da her hangi bir konuda duygularımı, hislerimi ortaya katarak yorum yapmam insanlara garip geliyor. Yani bunu anlayamıyorum, gerçekten!
Duygu denilen ve bizi diğer canlılardan ayıran bu şey, gerçekten utanmamız ve başkalarından saklamamız gereken bir şey mi?
Sanmıyorum!
Çünkü, ben içine kalbimle bakmadığım hiçbir şeyi sevemedim şu zamana kadar. Donuk, yapay ve samimiyetsiz geldi. Bunu nedense an la ta mı yo rum! O yüzden her zamanki gibi kitaplara koşuyorum. Çünkü bir tek onlar ikna ya da teselli edebiliyor.
Ki en büyük tesellim de cidden Vazgeçebilmek kitabı şu ara. Kişisel gelişim kategorisinde yer alıyor ama bence tam bir yaşam sözlüğü. Yani, secretvari bir kitap değil kesinlikle. ( Önemli olan sizin mutluluğunuz ve ya her şeyi yapar başarırsınız gibi gevezelikler yok içinde.)
Şöyle bir söz geçiyor içinde:
” Yaşantımızın gerçeğiyle cesurca yüzleştiğimiz anda, manevi rüzgar da arkamızda olacaktır. Ve yürek ancak, kaybettiği şey için “ağlayabildiğinde” ruh, bulduğu şey için gerçekten sevinir. “
Sanırım benim felsefem de bu. Bir şeye gerçekten seviniyorsam, sebebi, ondan önce buna benzer bir şeyi kaybedip bu duruma çok fazla üzülmemdendir. Bu işte!
Yani…
Ben kanaat önderi falan değilim. Sadece, gündelik hayatıma sözüyle, davranışıyla bir şekilde dokunan yakın çevrem ile içimdeki dünyanın üstesinden gelmeye çalışan biriyim. Ve bu söylediklerimin her birini inanarak yazıyorum.
Bence duygularımızı gizlememeliyiz. Üzülmeli, ağlamalı, korkmalıyız hatta ödümüz patlayana kadar… Umutsuzluğa düştüğümüz o anı dibine kadar yaşamalıyız ki, sonrasında gelen tüm iyi şeylerin gerçekten farkına varabilelim.
Okuduğun ve hayatıma bir şekilde dokunduğun için teşekkür ederim. Seni çok seviyorum!