ZİHİNSEL MÜCADELELERİMİZ VE ÖLÜ OZANLAR DERNEĞİ

Günaydın🤎

Bazı kitaplar ve filmler tekrar tekrar okundukça ve izlendikçe daha fazla anlam kazanıyor. Bu büyümekle ve deneyim kazanmakla alakalı sanırım. Mesela yaş aldıkça Küçük Prens’in tilki ile kurduğu diyalogların daha derin bir anlam kazanması buna örnek verilebilir. Üzerinde çocuk kitabı yazsa da “senin gülünü bu kadar önemli yapan, ona harcadığın zamandır.” cümlesini en çok kaybede kaybede yaşamın bilmecesini çözen yetişkinler anlar. Çünkü insan bazen “hayatında varolan pek çok şeyin değerinin” ona verdiği “emek ve ilgiyle” şekillendiğini 30lu yaşların ortalarına gelmiş bir yetişkin olduğunda anlar (Ama sorun yok, bunlar da yaşamımıza dahil). İşte bu düşünceler beni, dün akşam tekrar izlediğim ve her defasında bambaşka bir detayını keşfettiğim favori filmlerimden biri olan ‘Ölü Ozanlar Derneği’ne götürdü.

Bilmeyenler için filmin konusu kısaca şöyle;

1950’lerin muhafazakâr bir yatılı okulu olan Welton Akademisi’nde geçen hikâye, yeni edebiyat öğretmeni Bay Keating’in öğrencilerine ilham dolu ve sıra dışı bir şekilde hayata farklı bakmayı öğretmesini konu alır. Bay Keating, geleneklere sıkı sıkıya bağlı bu okulun katı kurallarına rağmen öğrencilerinin bireysel kimliklerini keşfetmelerini ve hayatlarını tutkuyla yaşamalarını teşvik eder. Öğrenciler, “an’ı yaşamak” (carpe diem) felsefesini benimserken kendilerini ve çevrelerindeki dünyayı sorgulamaya başlarlar. Ancak bu özgürlük arayışı, okul yönetimi ve ailelerin katı kurallarıyla çatışınca hikâye duygusal ve etkileyici bir şekilde derinleşir.

Filmi tekrar izleyince şunu düşündüm. İster akademik kariyer yapan ya da yapmayı düşünen biri olun isterseniz farklı bir işte çalışıyor olun, bir süre sonra bildiklerinizi uygulama yolunda zihinsel bir mücadele verdiğinizi ve sizi en çok yoranın bu olduğunu fark ediyorsunuz.

Filmin çok sevdiğim bir sahnesi var. Bay Keating, öğrencileri sıraların üzerine çıkartarak, her gün saatlerini geçirdikleri yere farklı bir bakış açısıyla bakmalarını ister. Bunu yaparak bizlere, “Farklı bir şey görmek için farklı bir açıdan bakmak gerekir,” mesajını verir aslında. Peki farklılık her yerde kabul görür mü? Elbette görmez. İşte o bahsettiğim zihinsel mücadele  burada başlıyor. Zihninizle verdiğiniz mücadele size asıl gücü veren ve ilerlemenizi sağlayan hatta hayatınızda büyük dönüm noktaları yaratan asıl şeydir.  Ama aynı zamanda sizi kocaman bir yalnızlıkla da tanıştıran bir şeydir. Çünkü kendi fikirlerinize ve inançlarınıza sadık kalmayı seçtiğinizde bu durum çevrenizdeki insanların (ki bu insanlar aileniz, arkadaşlarınız ya da eşiniz/sevgiliniz de olabilir) anlayışından uzaklaşmanıza neden olabilir. Ancak bu, aynı zamanda sizi siz yapan, karakterinizi ve hayatınızın yönünü belirleyen en güçlü adımlardan biridir.

Filmde de geçen Robert Frost’un The Road Not Taken şiirindeki şu dizeleri, bu durumu en güzel şekilde özetliyor:

“Bir ormanda yol ikiye ayrıldı ve ben,

Daha az gidilmiş olanı tercih ettim,

Ve bu oldu bütün farkı yaratan.”

İşte bu “daha az gidilen yol” metaforu, verdiğimiz zihinsel mücadelelerimizi ve bu süreçte karşılaştığımız yalnızlığı anlamak için mükemmel bir benzetme. Çünkü çoğu zaman kolay olanı, herkesin yaptığı gibi yapmayı seçmek yerine, kendi yolumuzu çizmek hem cesaret hem de büyük bir kararlılık gerektiriyor. Ancak bu yolculuk, yalnızca bize ait olduğu için, karşılaştığımız zorluklar da bizim gelişimimize en çok katkıyı sağlayan anlara dönüşür. “Ölü Ozanlar Derneği”nde de Bay Keating, öğrencilerine bu cesareti aşılarken onlara şunu hatırlatır: Hayatta risk almak, kendi sesinizi bulmak ve bunu ifade etmek zor ama gereklidir. Bu risk, bazen yalnız kalmayı göze almak anlamına gelse bile, sonunda anlamlı ve dolu bir hayat yaşamanızı sağlar. O mücadele esnasında bazen vazgeçecek gibi olsak da korksak da…

Bu arada elbette genel kabul görmüş bazı fikirlerin yaşamın düzeni için gerekli olduğunu kabullenmeliyiz ama inançlarımızın bize özgü olduğuna da güvenmeliyiz.  Hatta daha az kullanılan yollardan gitmeyi göze alabilecek kadar…

Ve tabi ki bu yolculukta unutmamamız gereken en önemli şeylerden biri, zamanın hızla geçtiğidir.  Dolayısıyla zihinsel mücadelemizi verirken ve kendi yolumuzu çizerken, bir yandan da hayatın bize sunduğu güzelliklerin tadını çıkarmayı da ihmal etmemek lazım.

Ne diyordu şiirde:

Vakit varken tomurcukları topla.

Zaman  uçup gidiyor

ve bugün gülümseyen bu çiçek,

yarın ölüyor olabilir.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere …

Not: Bu arada En az Ölü Ozanlar Derneği kadar etkileyici bulduğum, zihinsel mücadeleyi odağına alan ve bence her eğitimcinin, hatta her öğrencinin mutlaka izlemesi gereken filmler şunlar:

  1. Her Şeyin Teorisi (The Theory of Everything)
    • Ünlü fizikçi Stephen Hawking’in yaşam hikayesini ve hem akademik hem de kişisel zorluklarla nasıl mücadele ettiğini konu alıyor.
  2. Akıl Oyunları (A Beautiful Mind)
    • Matematik dahisi John Nash’in hem şizofreni ile mücadelesini hem de zekasının dünyaya olan katkılarını anlatıyor.
  3. Sonsuzluk Teorisi (The Man Who Knew Infinity)
    • Hintli matematikçi Srinivasa Ramanujan’ın, İngiltere’deki Cambridge Üniversitesi’nde karşılaştığı ön yargılara ve zorluklara rağmen dehasını nasıl kabul ettirdiğinin hikayesi…
  4. Can Dostum (Good Will Hunting)
    • Üniversitede temizlikçi olarak çalışan ancak bir matematik dahisi olan Will Hunting’in, kendi potansiyelini ve yaşam amacını keşfetmesini konu alıyor.
  5. Umudunu Kaybetme (The Pursuit of Happyness, 2006)
    • Bilmeyen, izlemeyen var mı bilmiyorum. Chris Gardner’ın, evsiz kalmasına rağmen oğluyla birlikte hayatta kalma mücadelesi verirken azmi sayesinde başarılı bir iş insanına dönüşme hikayesini konu alıyor.
  6. Pi’nin Yaşamı (Life of Pi)
    • Hayatta kalma ve inanç üzerine metaforlarla dolu derin bir hikaye. Bir gemi kazasından kurtulan Pi’nin, bir Bengal kaplanıyla birlikte okyanusta geçen macerasını anlatıyor.
  7. Forrest Gump
    • Kararlılığın ve iyimserliğin hayatta nasıl mucizeler yaratabileceğini gösterir. Forrest’ın sıradan bir adamken tarihe dokunan bir yaşam sürmesini konu alıyor (en en en sevdiklerimden).
  8. Patch Adams
  • İnsanlara yardım etmenin ve en önemlisi farklı düşünmenin önemi üzerine ilham verici bir yapım. Tıp öğrencisi Patch Adams’ın, hastalarına sevgi ve mizah yoluyla şifa vermeye çalışmasını anlatıyor. Hem ağlayıp hem aynı anda tebessüm edilen klasik bir Robin Williams filmi🤎

Bu filmler, hem ilham verici hikayeleri hem de güçlü mesajlarıyla, zihinsel mücadelenin ve inancın bireyin hayatını nasıl dönüştürebileceğini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.

Sizin eklemek istedikleriniz varsa yorum olarak paylaşabilirsiniz!🤎

Kategoriler: İLHAM
tastimcemberimden

Yazan:tastimcemberimden Yazarın tüm gönderileri

Selam, ben Fatma, Halkla İlişkiler ve Reklam bölümü doktora öğrencisiyim. Burada bana ilham veren kişilerin öykülerini, okuduğum kitapları, izlediğim film ya da belgeselleri yani beni çemberimden taşıran şeyleri paylaşıyorum. Eğer sen de ilhamını bulmak ve çemberinden dışarı taşmak istiyorsan bu öğrenme yolculuğunda bana eşlik edebilirsin.

Bir cevap bırakın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Çerez Notları

Web sitemizde çerezler kullanılmaktadır. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz bundan memnun olduğunuzu varsayacağız.