Selam!
Bugün harika bir kadının ilham veren, heyecanlandıran muhteşem hikayesinden bahsedeceğim size. Bende öyle bir etki yarattı ki, yerimde duramıyorum ve içim kıpır kıpır! Çünkü bu kitapta dibin en dibini gören bir kadının tamamen gerçek hikayesi var. Birazdan detaylarını uzun uzun anlatacağım ama şunu başta söylemek istiyorum. Bence o dev işlerin, gerçekleşen kocaman hayallerin, kazanılan zaferlerin yani tüm bunların ardında elbette “çok ve sürekli çalışmak” var. Bu yüzde yüz doğru. Ama bir de fitili ateşleyen bir kıvılcım var. Ve bu kadınınki bir Betty Davis şarkısı! Yani hiç umulmadık bir şeyin (bir şarkı, bir kitap, omzunuza dokunan bir el, her hangi bir an ) bir anda elinizden tutup “hadi artık vakti geldi” dercesine sizi kaldırması … Harika değil mi? Ben bu olaya aşığım!
Şimdi gelelim o şahane kadına ve kitabına!
Kim bu GirlBoss?
Kahramanımız (ki hem kitabının hem de bir çok kadının kahramanı o) Sophia Amoruso. 1984 yılında San Diego’da doğdu. Dördüncü sınıfa geçtiğinde “Dikkat eksikliği” ve “Hiperaktivite Bozukluğu” teşhisi konuldu. 1997 yılında ilk vintage kıyafetine resmen aşık oldu ve aslında vintage giyinmeyi çok sevdiğini keşfetti. Sonraki zamanlarda sıkıcı ve anlamlandıramadığı bir lise hayatı oldu. Yarım bırakıp evinde ders alarak devam edeceği eğitim hayatı ise anne ve babasının boşanmasıyla yarım kaldı.
2001 yılında anne ve babası boşanan Sophia, başına buyruk bir hayat yaşama fırsatını elde edince, önce birkaç müzisyen arkadaşıyla Sacramento’da bir daire tutuyor ve merdiven altında bir dolaptan bozma odada yaşamaya başlıyor. Sonrasında otostopla Batı Kıyıları’nı amaçsızca boydan boya dolaşmaya başlayan Sophia, hayatını çöp karıştırarak ( evet!) ve bazen de mağazalardan ufak tefek hırsızlıklar yaparak sürdürmeye başlıyor. Bu arada bir çok iş deneyimi oluyor ama her defasında ya kovuluyor ya da çok sıkıldığı için ayrılıyor. Ta ki fıtık olduğunu öğrenene kadar! Çünkü bu sağlık sorunu artık sigortalı bir işe girip çalışması gerektiğinin alarmıydı.
Bu can sıkıcı fıtık meselesinden dolayı ilk olarak bir sanat okulunun lobisinde kimlik kontrolü işine giriyor Sophia. Ve kendi deyimiyle,” Burada öldürecek çok fazla zamanım olduğu için internette aylak aylak dolaşmaya başladım. Ve ” e-Bay”de bir hesap açtım. Bir sürü arkadaş ekledim ve onlar da beni ekledi haliyle.”
Fıtık meselesini hallettikten sonra arkasına bile bakmadan sanat okulundaki işini bırakıyor Sophia ve o iyileşme sürecini annesinin yanına geçiyor. Tabi o esnada ne herhangi bir geliri ne de planı var! Ama bir dakika, bolca vakti var!
Styling- Moda – Satın Alma!
Bolca boş vakti olduğu için eBay’de kendisine gelen vintage ürün satıcılarının ve bu tarz giyim meraklılarının arkadaşlık isteklerini tek tek kabul ediyor. Ve sonra ” Starting an e-Bay Business for Dummies” yani ” Aptallar için e-Bay’de İş Kurma Klavuzu” kitabını satın alıyor ve kolları sıvıyor. İlk iş olarak “Nasty Gal” yani “Edepsiz Kız” isimli sanal mağazasını açıyor. Bu isimle açmasının sebebi ise başta bahsettiğim, Betty Davis! Yani o dönemin efsanevi ve çılgın funk şarkıcısı. Tabi Davis’in bir kadın olarak dönemin şartlarına göre aşırı dobra ve cesur olması Sophia’yı oldukça etkiliyor ve zaten bu yüzden de her defasında ” Nasty Gal’de Betty Davis’in ruhu var.” diyor.
Sanal mağazasını açtığında Sophia’nın elindeki en iyi şeyler şunlardı:
*Fotoğraf çekmeyi biliyordu.
*Ona modellik yapacak şirin arkadaşları vardı.
* Stylingten anlıyordu. ( Anladığı şeyin adının styling olduğunu sonradan öğreniyor tabi. O buna sadece “Vintage giyinmeyi seviyordum ve detaylarına hakimdim.” diyor.)
Sanal mağazasıyla “ikinci el” olayını bambaşka bir boyuta taşımak isteyen Sophia ilk olarak, işlerine son verilen bir tiyatro kumpanyasının vintage kıyafetleri için sıkı bir pazarlık ediyor. Ve buradan çeşitli kıyafetler alıyor. Arkadaşlarına giydirip fotoğraflarını çektiği ve sonrasında, Nasty Gal’de satışa sunduğu kıyafetler ilgi görmeye başlayınca Sophia’nın hikayesi giderek daha ilginç bir hal almaya başlıyor.
Giderek Büyüyen Bir Nasty Gal!
Sophia’nın en farklı yanı işine olan aşkıydı. Zaten çevre şehirlere gidip oralardaki mağazaların depolarında, bazen çöplerde ya da açık arttırmalarla sürekli vintage kıyafet araması, bulduğunda ise onları özenle temizleyip onarıp, stylingini yaparak müşterisine sunması bunun en büyük kanıtıydı. Bu titizliği ile günden güne büyüyen Nasty Gal için artık e-Bay’den ayrılma zamanı da gelmişti haliyle.
e-Bay’den ayrılan Sophia bir süre sonra bir depo kiralayıp ” nastygalvintage.com” isimli bir site açmaya karar veriyor. Ve işleri artık kendi web sitesi üzerinden yürütmeye başlıyor. Önce yazılımcı arkadaşı olan Cody’yi sonrasında ise bir satın alma direktörü olan Christina’yı işine dahil ediyor. Ekibine kattığı her yeni insanla yepyeni şeyler öğrenen Sophia kendisine öğretilen her şeyi de bir sünger gibi çekiyor. Henüz çok fazla insan bilmese bile (sanaldaki müşterilerinin dışında) bir fuara bile katılıyorlar! Ne cesaret ama!
Sihre İnanmayanlar Onu Asla Bulamaz!
Ekibi ve işi giderek büyüyen Sophia bir yıl için yüzde 700lük bir büyüme gösteriyor, ki bu perakende sektöründe duyulmamış büyüme oranı. Bu büyüme de, Nasty Gal için şu anlama geliyordu: Daha fazla alan, daha fazla stok ve daha fazla insan!
Ve bu arada Sophia, Nasty Gal’i yani dolayısıyla kendi hikayesini anlatırken, bunun mucizevi bir başarı hikayesi gibi görülmesini istemiyor. Çünkü bir şeyin tamamen bir şansmış gibi anlatılması iyi ya da kötü ne yaşanmış olursa olsun bunda kişinin payı/çabası yokmuş gibi bir anlama geliyor. Bu yüzden de şans kelimesi yerine “sihir”in kulanılmasını istiyor.
Modanın Yeni Fenomeni
Başta Sophia’nin inancı, sabrı ve çabasıyla sonrasında ise ekibine dahil ettiği kişilerin uyguladığı doğru stratejilerle ama her şeyden önemlisi müşterilerle kurulan sıcak iletişim ile Nasty Gal bambaşka bir boyuta geçti. E ticaretin ötesine geçmeyi başaran marka, Forbes tarafından ” Modanın Yeni Fenomeni” olarak kabul edildi ve bu başlıkla dergide kapak oldu. Ve şuanda 34 yaşında olan Sophia, Los Angeles’ta dört bin beş yüz metrekarelik bir ofisi, Kentucky’de bir dağıtım ve ikmal merkezi, üç yüz elli çalışanı olan, değeri 100 milyon dolardan fazla olan bir şirketin CEO’su!
Aynı zamanda kurucusu olduğu GirlBoss Vakfı’nın da CEO’su.
*GirlBoss Vakfı: Kendi kariyerlerine yön vermek isteyen kadınları desteklemek için Sophia Amoruso tarafından kurulan vakıf.*
Son olarak…
Sophia, kitabın başında #patronkız olmak isteyen kadınlara şöyle diyordu: ” Bir #patronkız olmak kolay olmuyor. Oraya varmak için, aklını, paranı kullandığın gibi kullanmalısın. Çok çalışmak gerekiyor ve vardıktan sonra da, orada kalabilmek için daha çok çaba harcamak gerekiyor.” Yani çok istenilen bir şey başarıldığında bu, onun tüm zorluklarının sona erdiği anlamına gelmiyor. Başarı denilen şey, çok istenilen bir şeyi almaktan ziyade, onu aldıktan sonra ona sahip çıkabilmek ve onu en iyi şekilde korumak sanırım. Ve Sophia bu durumu o kadar güzel anlatıyor ki… Yakın bir arkadaşınızdan dinliyor gibi okuyorsunuz tüm hikayeyi. Gerçekleşmesini çok istediğiniz bir hayaliniz varsa kesinlikle çok güzel bir ilham olacak #PatronKız !
Veee kitabın içinden çok sevdiğim birkaç alıntı bırakmak istiyorum:
” Hayatın en iyi yanlarından biri, bazen sizi ilk başta bilinçli olarak yola çıktığınız şeyden çok daha harika bir yere götürebilmesidir. Bu da hayatta körü körüne sadece tek bir hedefin peşine düşmemek için bir neden! “
” Hayat bir kendinizi bulma meselesi değil, kendinizi yaratma meselesidir.”
” Kendiniz olun, diğer herkes çoktan kapıldı.”
” Sizi farklı kılan her şeye sahip çıkın!”
” Sihre inanmayanlar onu asla bulamaz!!!”
” Sakın büyüme ve sıkıcı birine dönüşme”
” Akıllı ile seksi arasında bir seçim yapmak zorunda değilsin. İkisi de olabilirsin!”
” Bir şeyleri sadece satın alabildiğiniz için satın almayın.Lüks büyük bir tecrübe olabilir. Fakat etrafınızdaki şeyler kendinize kurduğunuz hayatı temsil etmelidir, o şeylerin kıymetini bilmeye zaman ayırabildğiniz sürece!”
” Kendi imkanlarınızla yaşamak kadar etkileyici bir saygınlık ve önemli bir bağımsızlık olamaz.”
Sevgiler 🙂
Ah bu güzel hikaye ilham kaynaklarımdan biri.